Yaşam felsefem ruh, beden ve zihin bütünlüğü temeli üzerine kurulu. İçlerinden birinde oluşacak herhangi bir tahribat, yaşamınızı, hayata bakışınızı, içten dışa akışınızı mutlaka ama mutlaka olumsuz yönde etkiler. Birini diğerinden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Tüm organizasyonlarda, sunumlarımda bahsettiğim çok ince bir detay var. Birey olarak ruh beden zihin bütünlüğü ne kadar önemli ise, inanın aynı akış kurumlar içerisinde de olmalı. Hem kişilerin iş yapış tarzlarında, hem de kurumun kurumsal yapısında bu noktalar son derece önemli. Bir kurumun ruhu kalmamış, geri adımlar ile şirketine giden ekipleri oldugunu düşünün. Ya da çok yüksek hedeflerin belirlendiği ama kurumun bedeninin buna uygun olmadıgını hayal edin. Çok sık karşılaşılan ve hepimizin bu akışı daha farklı bir yöne çevirmesi gereken tuzak bir durum.
Bedeninize iyi bakın!
Ruhunuza ruh katın!
Bilin ki zihniniz, karaciğerden, kalpten farksızdır. O hep çalışır. Geçmiş tecrübelerinize istinaden size sürekli bir şeyler aktarır. Nasıl kalbinizin çalışmasını durdurmazsanız zihninizi de engelleyemezsiniz. O nedenle sadece farkedin. İzleyin. Size aktartığı negatifler göreceksiniz zamanla gidecektir. Mücadele etmeyin... Farkında olun yeter!
Ruh, beden ve zihin ile ilgili çok kitap, çok yazı mevcut. Ancak Stephen Covey’in Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı kitabındaki tanımlar açıkçası hoşuma gidiyor. Aşağıdaki yazısını, sizlerle gönülden paylaşmak isterim.
Ruhsal Boyut
Ruhsal boyutun yenilenmesi yaşamınızda liderliği sağlar. Ruhsal boyut, sizin özünüz, merkeziniz, değer sisteminize olan bağlılığınızdır. Hayatın çok özel, son derece önemli bir alanıdır. İnsanlar bunu çok farklı biçimde hayatlarına yansıtırlar. Meditasyon ya da büyük edebiyat yapıtlarına ya da müziğe dalmak, bazı kişilerde bir ruh yenilenmesine yol açar. Bazıları ise bunu doğa ile iletişim kurarak bulur. Kentin gürültüsünden ve uyumsuzluğundan ayrılarak kendinizi doğanın uyum ve akışına bırabildiğinizde, yenilenmiş olarak geri dönersiniz. Bir süre hiçbir şey sizi rahatsız etmez ve sarsmaz. Ama sonra dışarıdaki gürültü ve uyumsuzluk, yavaş yavaş iç huzurunuzu yeniden bozmaya başlar.
Arthur Gordon “The Turn of the Tide” (Gel-git Dönümü) adlı kısa ve özel öyküsünde kendi ruhsal yenilenmesini bizimle paylaşarak, hayatının bir döneminde her şeyin ona nasıl bayat ve tatsız geldiğini anlatıyor. Hevesi sönmüş, yazma çabaları meyve vermez olmuştur. Durum her gün biraz daha kötüye gitmektedir. Sonunda bir doktordan yardım istemeye karar verir. Fiziksel bir sorun olmadığını gören doktor, ona talimatlarına bir gün boyunca uyup uymayacağını sorar. Gordon bunu yapabileceğini belirtince, doktor ertesi günü çocukken en mutlu olduğu yerde geçirmesini söyler. Yanına yiyecek alabilecek, ama kimseyle konuşmayacak, okumayacak, yazmayacak ya da radyo dinlemeyecektir. Sonra 4 reçete yazar. Gordon’a bunları sırayla, saat dokuz, on iki, on beş ve on sekizde açmasını söyler.
Ertesi sabah, Gordon kumsala gider. İlk reçeteyi açar ve okur: “Dikkatle Dinle”. Doktorun deli olduğunu düşünür. 3 saat dinlemek mi? Denizden ve kuşlardan gelen alışıldık sesleri duyar. Bir süre sonra, başlangıçta o kadar belirgin olmayan,diğer sesleri de işitebilir. Dinlerken, denizin ona çocukken verdiği dersleri düşünmeye başlar; sabır, saygı, her şeyin karşılıklı bağımlılığı. Sesleri ve sessizliği dinlemeye ve gitgide artan bir huzur duymaya başlar.
Öğle vakti ikinci reçeteyi açar ve okur; “Geriye doğru uzanmaya çalış”. “Neye uzanmak?” diye merak eder. Belki de çocukluğuna, belki de daha mutlu günlerin anılarına. Geçmişini, keyif dolu küçük anları düşünür. Onları tam olarak anımsamaya çalışır. Anımsarken de içinde gitgide artan bir sıcaklık hisseder.
Saat 3’te üçüncü kağıt parçasını açar. Bu seferki farklıdır. “Dürtülerini incele”...İlk önce kendini savunmaya çalışır. İstediği şeyleri düşünür,-başarı, şöhret, güvenlik ve hepsine bir gerekçe bulur. Ama sonra bu dürtülerin yeterince iyi olmadığını, belki de durağan durumuna yanıtı burada bulacağını düşünür. Dürtülerini derinlemesine gözden geçirir. Geçmişteki mutluluğu düşünür ve sonunda yanıtı bulur. Öyküsünde aynen şöyle diyor “Kişinin dürtüleri yanlışsa, hiçbir şeyin doğru olmayacağını bir anda anladım. İster postacı, berber, sigortacı veya ev kadını olun, ister başka bir şeyle uğraşın, durum değişmez. Başkalarına hizmet ettiğinizi hissettiğiniz sürece işinizi iyi yaparsınız. Kendiniz dışında hiç kimseye yararlı olmuyorsanız, o kadar iyi yapamazsınız.
Saat altı olduğunda, son talimatı yerine getirmesi uzun sürmez. “Endişelerini kuma yaz”. Gordon yere diz çöküp kırık bir midye kabuğuyla birkaç sözcük yazar. Sonra dönüp uzaklaşır. Arkasına bakmaz; kabaran suların her yeri kaplayacağını bilmektedir.
Ruhsal yenilenme zaman ister. Bu nedenle onu ihmal edecek kadar zamanımız yoktur. David O. McKay’in dediği gibi; “ Hayatın en büyük savaşları her gün ruhun sessiz odasında geçer.” Oradaki çarpışmaları kazanırsanız, içeride çatışan meseleleri hallederseniz, amacınızın ne olduğunu bilmekten gelen bir huzur duyarsınız. Bu huzur ve işbirliği anlayışı ile başkalarının iyilik ve refah düzeyini yükseltmeyi düşünerek diğer insanların başarılarına içtenlik sevinirsiniz.
Zihinsel Boyut
Zihinsel gelişimimizle çalışma disiplinimizin büyük bir bölümünü formel eğitim sağlar. Ama okulun disiplininden kurtulur kurtulmaz, çoğumuz zihnimizin körelmesine izin veririz. Artık ciddi kitapları okumaz, etkinlik alanımız dışındaki yeni konuları derinlemesine incelemeyiz. Analitik düşünmeyiz, yazmayız, en azından eleştirel bir biçimde ya da kendimizi açık, damıtılmış, kısa ve öz bir dille ifade etme yeteneğimizi sınayacak şekilde yazmayız. Onun yerine, zamanımızı televizyon seyrederek geçiririz.
Zihni, düzenli olarak bilgilendirip genişletmenin, iyi metinler okuma alışkanlığını edinmekten daha iyi bir yolu yoktur. Bu sayede dünyadaki gelmiş geçmiş ya da şu anda var olan en iyi zihinlerin içine girebilirsiniz. İşe ayda bir kitap okumayı hedef alarak başlamanızı, sonra bunu 2 haftada bir kitaba, sonra da haftada bir kitaba çıkarmanızı öneririm. “Okumayan kişi, okumayı bilmeyen kişiden daha iyi durumda değildir”
Zihinsel baltayı bilemenin bir diğer güçlü yolu da yazmaktır. Düşüncelerimizi, deneyimlerimizi, içgörülerimizi, öğrendiklerimizi kaydettiğimiz bir günlük, zihin berraklığını, keskinliğini artırır ve bağlamı genişletir. Güzel mektuplar yazmak, olayların yüzeysel, sığ düzeyinde değil de, duygu ve düşüncelerin daha derinlerdeki düzeyinde iletişim kurmak, iyi düşünme, doğru akıl yürütme ve etkili bir biçimde anlaşılmayı sağlama yeteneğimizi de etkiler.
Savaşların, generalin çadırında kazanıldığı söylenir. Sonu daha en başından görmek, bütün yolculuğu adımlar açısından değilse de, en azından ilkeler açısından anlamak için, zihninizin göz önünde canlandırma ve hayal etme gücünü kullanmak önemlidir.
Fiziksel Boyut
Doğru besin almak, yeteri kadar dinlenip gevşemek ve düzenli olarak egzersiz yapmak. Çoğumuz bunu acil olmadığı için düzenli yapmayız ve yapmadığımız için de er ya da geç kendimizi sağlık sorunları ve krizlerle uğraşırken buluruz. Çoğumuz egzersiz yapmak için yeterli zamanımızın olmadığını düşünürüz. Ne kadar çarpıtılmış bir paradigma! Aslında bunu yapmayacak kadar zamanımız yoktur.
Dayanıklılık, Esneklik ve Güç, odaklanılacak 3 ana merkezdir.
Philip Brooks’un sözleriyle;
İlerideki yıllarda bir gün, büyük bir baştan çıkarıcıyla boğuşacak ya da hayatınızın büyük kederiyle sarsılacaksınız. Ama gerçek mücadele şimdi, burada veriliyor. O müthiş keder ya da baştan çıkarıcıyla karşılaştığız gün sefil bir mağlup mü, yoksa şanlı şerefli bir galip mi olacağınız şimdi kararlaştırılıyor. Karakter, ancak istikrarlı ve uzun bir süreç sonunda oluşturulabilir.”