top of page

Yavaşlık, Sükut ve Sadelik


Dinlemek

Dinlemek. Ne kadar zordur. Aslında hiçbir şey yapmamanız gereken bir hal iken (sözüm ona), yaptıklarınızdır size engel olan. Geçmişiniz. Duygu salınımlarınız. Değerleriniz. İnançlarınız. Tutkularınız. Ve birçokları, bir bakarsınız sizi alıkoyar dinlemekten. Konuşma ya da cevap verme halleriniz vücut bulur, zamansız.

Bazen de dinlemeniz, rahatsız eder etrafınızı. Tedirgin edersiniz. Sakinliğiniz, sükut haliniz, tevazunuz; rahatsız eder. Bir de bakmışsınız, bu sefer de tehlike sinyalleri çaldırırsınız, işte onların ben'lerinde...

Dinlemek üzerine sayfalarımda çok yazım ya da derlemelerim oldu. Hepsi değerli. Ancak bu okuduğum yazı, anlamı, dokunuşu, yumuşaklığı ve derinliği ile dinleme üzerine yazılmış bir hediye oldu bana. Etkiledi. Robert Frager'in kaleminden...

Yolun başı dinlemektir, sonu da dinlemektir.

Birini dinlerken tutunmanız gereken üç temel özellik vardır; yavaşlık, sükut ve sadelik.

Yavaş olmak veya sakin olmak, başkalarının sorunlarına çözüm üretmek için acele etmemeye gayret etmek, kınamadan ve sonuçlara varmadan önce şöyle bir durup beklemek demek. Nefislerimiz hemen her seferinde akıllıca cevaplar bulacaktır. Bu dürtüye karşı koyup, "Bilmiyorum" demek çok daha iyidir.

Başkalarının sorunlarına mükemmel çözümleri anında bulabileceğimizi neden düşünürüz ki?

Bu kibrimizin bir işaretidir.

Sessiz olmaya çalışmak daha çok dinlemek ve daha az konuşmaktan geçer. Manevi sükut halimizi, duyduklarımızı içimizden analiz etmeden veya kınamadan sadece dikkatlice dinleyerek daha da geliştirebiliriz.

Sadeliği -riya kokmayan bir tabiiliği- uygulamak, bütün cevapları bilmediğimizi hatırlamaktan geçer. Yargılama dürtümüzü askıya alıp doğruyu hakkıyla bilemeyeceğimiz anlamına da gelir. Fikirlerimiz olabilir ama tamamen emin olamayız. Kendi fikrimizi savunacağımıza, "Bunu da düşündün mü?" Diğer ihtimalleri de düşündün mü?" diyebiliriz.

Sadeliği uygulamak aynı zamanda başkalarına da dua etmeyi ve bütün çözümlerin neticede Allah'tan geldiğini hatırlamaktır. Çok sık birileriyle oturur, fikrimizi söyleriz ve sonra da onların sorunları için dua etmeyi unuturuz. Yardımın tavsiyelerimizden değil, Allah'tan geldiğini unutuyoruz.

Nefsimizden konuştuğumuzda genellikle anlayışımızdan gurur duyar ve fikirlerimize bağlı oluruz. İlham ile konuştuğumuzda fikirlerimize daha az bağlı olur ve ağzımızdan çıkanlara bazen biz bile şaşırırız.

Comments


bottom of page